Friday, April 16, 2010

Zaten yoktun ki..


..ve kesilmek zorunda olan uzuvlarım vururken kıyılarıma
Içinde sandallarin yosunları
Içinde şişeler, sahiplerine ulaşamamiş notlarla
ve gökyüzünün heryeri saman sarısı iken
Kibrit tutuştursam ucundan diyorum
Yansın tüm bulutlar
Safagın kızıllıgı gelsin sonra
Ardına baharı katıp kostursun takvimler
Kan ter icinde mahsuller aldıgım tarlalarımın iki gözüm kahramanlık hikayelerine

Bir dagın tepesinde ucuna pelerinimi bagladıgım ruzgarlara verirken böbregimin birini
Tekiyle de yaşar insan dedigim
Hep vermeye,
Hep almamaya yeminledigim dualarımı yenecek bir melodi getirdigim dudaklarımın arasına
Sarılıp uyudugum
Cıplaklıgımdan utanmadıgım
Her gecenin bir sabahı olduguna inandıgım
Sabahlarımın geceleri kovaladıgı sevmelerimde

Ve…

Sigara olunca kahve olmuyor biliyor musun?
Kahve olunca sigara
Ikisi de olunca sen olmuyorsun
Sen..
Zaten yoktun ki..


Serdar Gungor

Monday, April 12, 2010

....

Vazgeçtiğim kırılgan noktalarım var benim
Vigülllere bile denk gelmeden son bulan cümlelerde
Herbiri devrik
Aslında anlamları var ama
..anlaşılmıyorlar..


Duruyor zaman
Ve kaybolup giden zamanlarda saniyeler ölüm
yelkovan elinde içki şişesiyle bi berduş
Akrep zehirli oluyor

Boşluklar kendi içinde diyor içim
Içimi dinlemeyeli ne kadar uzun zaman olmuş
Kendime sormayalı sorularımı

Ve..

Vazgeçtiğim kırılgan noktalarım var benim
Diğer cümlelere geçmesine izin verilmeyen...


Serdar Gungor

aşk iste...


Eli eteği kan revan içindeki surete bakarken aynada
Bir tek söz bile kalmaz geriye
Birtek söz ki
Nefesine bile ölebilirim

Kollar iki yana açılmış beklerken aynadaki sureti
Fazla helalleşememenin sancısı içimde
Yorgun demokratların atlara binip gittiği zamanlardan beri bekleyenler misali
Ardında bir toz bulutu
Bir hayret
Dudakta bir uçuk
O kadar
Adı beklemek işte

Çok çektim dostum
Bir zamanlar bi suret vardı
Hala suret olarak yaşıyordur
Ama öyle bildiğin suretlerden değil
Velhasıl
İçindeki sapkın çukurlar kemirmiş bedenini zavallanın
Oturdum kocakarı ilaçlarıyla sağaltmaya çalıştım
Solucanlardan çay yaptım
Kutulardan ev
Kağıttan helva
Başına yeşil bağladım karşıya geçsin diye de
Bekledim sabah kadar
Meğerse aynı vilayette değilmişiz

Herneyse
Tuttum kolundan bigün
Kolu elimde kaldı
Kaş yaptım yerine...

Hala kaş gibi kullanır kolunu
Bir kaldırır
Korkar herkes..

ve görünürken aynadaki suret içime
Biryerime dokunurda kaçar
Karanlıkta çimdiklenen rüyalar gibi bir an doğrulurum
Sabaha unuturum

Bir öykü gelir aklıma
Başını unuturum


Tren sesleri çalınır kulağıma sonra
                       Sirkeci garında koşturanların arasında
yollar vardır çatallı başlarıyla sonsuzluğa uzanan
içim kemirmiş gerisini

Sessizlikte buluşmuş yaz akşamı sokak ışıkları İstanbul’da
                                                      akşam sekiz civarı
                                                olsa da olur
                                      olmasa da vakti
hep bir ağızdan susmuşlar sonra
her ışık kümesi bir yıldız topluluğu
               her sancı kangren bedenden kesilen bir uzuv olmuş


                              **********

bilmezsin ama
o beğenmediğim ezan seslerini özlüyorum şimdi
her sabah evimize destursuz girip de
sabahlarını edemediğim gecelerde uyurken sen herşeyden habersiz
gözlerimin kitlendiği bir krişte beni yakalamasını,
ardı sıra gelen çağrılara kalkmayışımı özluyorum
yanından ayrılmamak içindi hepsi belki de…

ama artık biliyorum ikimizde aşkla yapıyorduk herşeyi
ikimizde ellerimizi kaldırıp çırılçıplak sabah melekleriyle
gökyüzüne yardım ediyorduk geceden dönsün yüzü diye
ki gece hep onunla birlikteyken avutuyorduk belki de
belki de hasrettik mavili sabahlara da
                                                       yalvarıyorduk
…bilmiyorum

                            **********

ne kadar söylemediğim kelime varsa şimdi
                       söylediklerime nazire yapar gibi durur önümde
birtek iç çekiş kalır geriye
bir de ışıksız geceler
                          sabahlarının anlamsiz olduğu


bir kağıt
            bir kalem
                        yanyana gelirde yürek olur sonra
yokluğunda değer etleri birbirine
kaderimi yazar..

ondan sonrası aşk işte..


Serdar Gungor

Oyle Diyorlar...


Kuşsuz,
       bulutsuz,
                 sensiz hava
gökkubbenin yedi katıda kapalı
kanatları oyalı melekler yok ortalıklarda
ölüm susmuş,
               çıt çıkarmıyor
sessiz herşey
sokak ışıkları 40 watt
demiryolları ve otoyollar aşınmış gidip gelmekten ama
                                                  koltukları boş herbirinin
ellerinde ışıkları ve hediyeleriyle sürpriz yapacaklar bekliyor karanlıkta
çalışanlar dinlenmemiş
uykusuzlar uyumamış
çiçekler açmamış
gece gündüze devrilmemiş
televizyonlarda hep aynı haber
seni bekliyormuşum
öyle diyorlar…


Serdar Gungor

KOKU


Yeniliğe açılan pencerenin kıyısında
Gözlerin ışığın kamaşmasında
                        yarılanmış gözkapaklarının ardında kısarken kendini
Kısıtlanmış tüm hayretler ayyuka çıkar
                       uykuların camgöbeği korneası yanmış canavarımsı rüyalarında
Tensel bi çarpışma vukuu bulur
                        her dem çekilen yanar döner göbektaşlarında
Sıcaktan bunalırsın da,
                              laf edemezsin

Bi ezan sesi çalınır kulağına o vakit
Hiç bilmesende kalkıp iki rekat atmak ister canın
Hiç inanmazsın da hatta kıçını dönersin hacca
Hac döner yolunu bulur
Tüm istikametleri şaşırır için
Için içinden çıkamaz

Tabelalar O’nu gösterirken
Saatte üç yüz kilometre gidersin de
Hiç gitmez o
Geceleri güneş olur,
                         gündüzleri ay
                                         Gözükmez
Ama bilinir bi yerde doğar o
Bilinir ki
           bi yerde
                      doğar..




Susuzluğa açılan nehirlerin kıyısında
Dudaklar süklüm püklüm kuru bakır kıvamında hasretken kalayla sevişip ışıldamaya
Bi ıslığa kapılıpta gidersin bigün
Yok olur olmaması gerekenler
Seninle olanlar sendedir zaten
Seninle olup seninle gelmeyenler de
Senin sandığın ve olmayanlarda

..ve bir koku düşer aklına
silinir gider herşey
herşey yerli yerindedir artık
yerli yerinde artıktır herşey…


Serdar Gungor

KADINIM..


Kadinim
Guzeligin dillere destan diyor aynadaki suretin sana
Bir tarak dolaniyor saclarinda
Etine degiyor telleri
Kirpik ekliyor ellerin sanki yarimlarmis gibi
Sanki oldugu gibi olmuyorlarmis gibi

Basini saga egiyorsun
Yarim kure seninle birlikte egiliyor o tarafa
Denizler tasiyor
Okyanuslar dokuluyor bu kez irmaklara
Icine umut koyuyorsun tirnaklarinin uzerindeki boyalara
Hergune gore degisiyor fikrin
O gun seni senden alan
Diger gun seni ondan caliyor
Fircalar dolaniyor saclarinin aksama karistigi vakit
Yalniz uyumalarinin icine sarmalanmis sevismeler ekliyorsun
Olmuyor ne olsa
Saclarinda dolasiyor yalnizligin telleri
Etine degiyor

Basini sola egiyorsun bu kez
Diger yarim kureye sira geliyor
Siradaglar ustuste biniyor
Sonbahar yerini yaza terkedip gidiyor
Aycicekleri donuyor sirtini gunese
Ruhundaki salincak “daha hizli” diye bagiriyor kayarken altindan zaman
Sararmis bir fotograf beliriyor yuzunde
                  Gencliginin demlerinden kalma bir cay partisinden
Hic olmamis arkadaslarin kaybolmusluklari beliriyor yuzunde,
                                                                        aynadaki suretin gobeginde
Dokunuyorsun yuzlerine
Soguklari, sararmislikliklari, yanmisliklari degiyor etine bu kez
Olmuyor

Basini deviriyorsun yastigin ustune sonra
Seninle birlikte iki yarim kurede ustume dusuyor
Yalnizligim saplaniyor etime
Aynalarda kayboluyor suretim
Belimde gokten bir kusak
Bitimindeki hazineyi ariyorum masallarda
Yapraklarim dusuyor yaz vakti
Sonbahara hicbisey kalmiyor..

Serdar Gungor

Son..


Beni bekleme
Içinde mavi duvarların olduğu odalarda bul beni
Bi gülüş koyverelim karşılaştık diye
Sonra da ağlaşalım
Suç değil ya
Sevişelim sonra da

Yanımda uzan sonra biraz
Sonra..
Duvarları boya üzerime
Ne biliyim, şöyle kir göstermeyen bişey olsun

Sonra ?
Son..


Serdar Gungor

...


Ayın ondört
Yolun kavisli
Patikaların sisli olduğu geniş zaman eklerinin içinde bi umut, günbegün içte harlanan


Yorgunluğum dermansızlığımdan değil
O’ndan
O ki elini göğsüme bastırdığında nefesimi alır benden
Saatsiz bomba gibidir her an patlayacak içimde
Bi haber gelir
Kırmızı kabloyu kes derler
Inadına yeşile gider elim
Yeşil umuttur
Yeşil yemyeşildir çünkü


Senden bikaç nota gelir aklıma sonra
Ayın öndört
Yolun kavisli
Patikaların sisli
ve geniş zaman eklerinin bolca bulunduğu sokaklarda ıslıkla söylerim…


Serdar Gungor

"INSAN'A"


Kücük senaryolar icinde donmuş boktan senaryolari hayatlarin
Bu gecelerin ayniligi
Su bahsedilen dandik kokusmus acilarin benzerligi komik gelmeye basladi artik
Ask bi bilinmez olmaktan cikti

Yalnizlik mi dersin
Bolca var
Her salak karakterin elinde sarabi, penceresinin izin verdigi kadar izledigi manzaralarin önü kesik bugusu kayboldu
Nasil sacmasapan bi hastaligin icindeki insan
Hic goremedi


Ha sen simdi oturur minik beyninle psikologluk yapmaya calisirsin bana
Komik olma :)
Ne yap biliyomusun?
Ben soyliyim
Sabah uyan
Git işe bi guzel
Yüzünü yika
Kahvaltini yap
Sonra tekrarla bunu hergun
Her sacma gününü icine soktugun fitilleri sayarak gecir

Nasil dayaniyosun kendine
Onu da yaz bi kenara
Sonra oku uzun zaman gectikten sonra, senin ve zamanin uzerinden
Tekrar oku
Sonra tekrar yaz ayni seyleri yazacagini bilerek
Sen, hayatin fahisesi
Düzülürken zamanin mendil tuttugu kerhanelerde
Altina yattigin zamana para vereceksin üstüne
Bedavadan yasayarak..


Serdar Gungor

SIRADAKILER..


Ne zaman yorsan kendini
Kucuklugunden kalma kabuklasmamis yaralara bakarsin dizlerinde
Sigara dumanindan kararmis fotograflarin sokaklarinda kosarken umarsiz
Geride ekmek kirintilari olmadigina hayretlenirsin
Fiyakali duslerin icinde
Kamburlasmis bir gencligin hayaletiyle sevisirsin
Cinler ve perilerin masallarda cirit attigi
Develerin tellal, pirelerin berber oldugu
Ama hicbir meslegi kendine yakistiramadigin yerlerde uyanirsin hep


ve elmalar piyangodan cikmislar gibi birilerinin basina konarken
Bir telas alir siradakilerle seni
Hayaletiyle geceyi
Gokkusagiyla dibindeki hazineyi
Ruzgarla bulutu
Tanriyla melekleri
Catalla bicagi

Siradakiler..
Hic gelmeyen siralarin nobetlerinde elleri sopali benliklerini kaldirip vuranlar yerden yere
kimileri dolandigini dusunurken diger galaksilerde
Kimileri avuclar ilk avucladigi gogsu
Kimileri yokoldugunu dusunur hakikate vararak
Kimileri ismi konmamis yildizlara tuner
Kimileri digerlerini dusunur hep
Uydurur uydularini bir merkezin cercevesinde
hic seslenilmemis yerlere gitmek ister


Bir korku basar ter bosalmasiyla birlikte siradakileri hep
Kupkuru
Soguk bir ter
Sevismelerden daha keskin
Asklardan daha anlamli olan
Ne onunla, ne de onsuz edebildigin
Sapsari bir sevgilidir avuclarinda
Gunduz boslugunda
Samanalevinden daha hizli
Samanalevinden daha arsiz
Ne kendini bilen
Ne de yorumsuzluk getiren
Carmiha gerilmis avuclardaki civileri disleriyle sokmeye gayretlenenler
Dunya damindakiler..
Siradakiler..



Serdar Gungor